1065 (1655) yılı civarında Halep’te doğdu. Asıl adı Mustafa’dır. Daha çok tanındığı adı Naîmâ, devlet hizmetine girdikten sonra geleneğe uyarak divan kâtipliği sırasında aldığı mahlasıdır. Kitap Matba-i Amire baskısıdır.
Bursa’da mevcut dergahlardan güziran eden meşayih-i kiramın teracim-i ahvalinden bahisdir, Mehmed Şemseddin, BURSA, Matbaa-i Vilayet, 1332 [1916]. 274+4 s.
Taş Baskı (Dersaadet 1332) Türkler arasında daha çok Delâʾil-i Şerîf, Delâʾil-i Ḫayrât ve Delâʾil diye bilinen risâlenin tam adı Delâʾilü’l-ḫayrât ve şevâriḳu’l-envâr fî ẕikri’ṣ-ṣalât ʿale’n-nebiyyi’l-muḫtâr’dır. Şâzeliyye tarikatının Cezûliyye kolunun kurucusu olan Şeyh Cezûlî’nin bu risâlesi müridleri arasında bir tarikat evrâdı olarak çok okunmuş ve dolayısıyla çok sayıda istinsah edilmiştir.
Delâʾil’i sadece Cezûliyye veya Şâzeliyye mensupları değil diğer tarikat mensupları, hatta bir tarikata bağlı olmayan müslümanlar dahi faziletine inanarak düzenli bir biçimde okumuşlardır. Önsözünde, salavatı belli zamanlarda düzenli bir şekilde okuyanların çok sevap kazanacakları, Hz. Peygamber’in şefaatine nâil olacakları, günahlarının affedileceği, kötü huyları terkedip iyi huylar edinecekleri, maddî ihtiyaçlarının karşılanacağı ve dünya işlerinin düzeleceği belirtilmiştir.
Dîvânu Lugâti’-Türk, Türkçe madde başlı, Arapça açıklamalı, kapsamlı bir sözlük olarak değerlendirilse de yalnızca bir sözlük değildir. Türkçenin XI. yüzyıldaki dil hususiyetlerini belirtmesi bakımından ses ve yapı bilgisine ışık tutan bir dil bilgisi kitabı, Türk dünyasının kelime dağarcığını içeren sözlük, kişi, boy ve yer adları kaynağı, halk bilimi ve halk edebiyatı seçkisi, tarihe ışık tutan bir kitap, coğrafya ve kavimler bilgisi dallarında bir bilgi dağarcığı, çağın cemiyet yapısını, siyasi ve iktisadi çehresini tanıtması bakımından içtimaiyat ve iktisat dergisi, kâinat anlayışını yansıtan bir kitap, dönemin tıbbı ve tedavi yöntemlerinden bilgi veren bir kaynak, kısaca değindiği her konuda Türkçenin en eski bilgiliği olması dolayısıyla ilkliğini korumaktadır. Eserin Millet Yazma Eser Kütüphanesi Ali Emîrî Arabi, No. 4189’da kayıtlı bilinen tek nüshasının tıpkıbasımı, inceleme yazısı ile birlikte okuyucuya sunulmuştur.
Türkler hat sanatını tekâmül zirvesine çıkarmışlardır. Türkler’in yazı sanatındaki bu başarısı “Kur’an Mekke’de indi, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı” sözünü dedirtmiştir. Hat sanatının zirve eserlerinden birisi Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile Hattat Ahmet Karahisari tarafından yazılmaya başlanan Kur’an-ı Kerim’dir. Karahisarî “Mushaf-ı Şerifi” 16. yüzyılın hatta Osmanlı medeniyetinin en büyük şaheserlerinden birisi olarak kabul edilir. Orijinali 61.5 x 42.5 santimetre boyutunda olan eserin 220 yaprağı 1554-1555 yılları arasında Ahmet Karahisari tarafından, sanatçının ölümü üzerine kalan 80 yaprağı ise 1584-1587 yılları arasında Sultan III.Murad’ın himayesinde Hattat Ahmet Karahisari’nin manevi evladı Hattat Hasan Çelebi tarafından yazılmıştır.
Süslemeleri ve cildi ise 1584-1596 yılları arasında nakkaşlar tarafından tamamlanmıştır. Kanuni Sultan Süleyman, III. Murat ve III. Mehmet olmak üzere 3 padişah döneminde yazılabilen Osmanlı dünyasının en güzel ve en büyük Kur’an-ı Kerim’inde nakkaşlar, müzehhipler ve ciltçiler tüm hünerlerini ortaya koyarak bu şaheseri ortaya koymuşlardır. Ahmet Karahisari Mushaf-ı Şerifi Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Hırka-i Saadet kitapları arasında 5 numara ile kayıtlı bulunmaktadır.
Bu şaheserin ilk tıpkı basımı 1981 yılında İtalya’da yapılmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kuşe kağıda 40 X 55 santimetre boyutunda iki defa tıpkıbasımı yapılan eserin son olarak 2009 yılında Üçüncü Baskısı yapılmıştır.
Sultan V. Mehmed Reşad’ın Osmanlı tahtına geçtikten sonra türbesinde tilavet edilmek üzere büyük boy olarak yazdırılan Kur’ân-ı Kerîm, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde korunan Hasan Rızâ Hattı Mushaf-ı Şerîf‘in orijinal ebadında ve hakiki deri ciltli tıpkıbasımıdır. Sülüs, celî ve ta‘lik hatlarıyla yazdığı pek çok eserle tanınan ve özellikle Osmanlı dönemi yazma eserlerinde sıklıkla kullanılan nesih yazı stilinin en güzel örneklerini veren Hattat Hasan Rızâ Efendi’nin asırlık Mushaf-ı Şerîf’inin tıpkıbasım çalışmaları daha önce hiç denenmemiş tekniklerle yapılmıştır. Görüntüleme, baskı öncesi hazırlık ve baskı süreçleri iki yıllık titiz bir çalışmayla tamamlanan Hasan Rızâ hattı Mushaf-ı Şerîf’in tıpkıbasımında, eserin bugünkü halini en uygun biçimde yansıtmak amaçlanmıştır. Bu kapsamda, tamamıyla sabit renkler kullanmak yerine, eserde uzun yıllar içinde meydana gelen yıpranmaların ve deformasyonların tezyinat ve sayfa zeminlerinde neden olduğu renk geçişlerini, çeşitli leke ve izleri aslına en uygun biçimde yansıtabilmeyi mümkün kılan özel bir baskı yöntemi (multicolor tekniği) benimsenmiş, böylece daha geniş bir renk spektrumunda renk ayrımı gerçekleştirilmiştir. Kapaktaki muhtelif doku ve renk değişikliklerinin de aynıyla yansıtılması hedeflenmiş, buna en uygun malzeme ve baskı tekniklerinden yararlanılmıştır. Ayrıca kapak baskısında klasik ciltleme usulünde kâtı‘ olarak bilinen yöntem kullanılmış, böylece kapak tezyinatındaki kademeler eserin aslına en uygun biçimde yansıtılabilmiştir.
Hasan Rıza Hatlı, İsmail Ferruh Efendi Osmanlıca Meal/Tefsiri, Matba i Osmaniye, 1320
İsmail Ferruh Efendi tefsirinde, Hüseyin Vâiz Kâşifi’nin yazdığı Tefsîr-i Hüseynî olarak da bilinen Farsça el-Mevâhibü’l-Aliyye isimli tefsirini esas almıştır. Tibyân, Beyzavî, Keşşâf ve Hâzin tefsirleriyle tatbîk ettikten sonra ihtisâr ederek el-Mevâkib ismiyle Türkçe’ye tercüme etmiştir.
Kitap, Tefsîr-i Mevâkib ismiyle meşhur olup sayfaların orta kısmında Kur’ân-ı Kerim vardır. Sayfa kenarlarında ise âyet-i kerîmelerin meali hâşiye şeklinde yan taraflara yazılmıştır.
Rumeli ve Anadolu Kazaskerleri, Şeyhülislam, Nakîbüleşraf vesâir asrın âlim ve fazıllarından 13 kişilik bir heyetin tedkîkinden sonra Sultan İkinci Abdülhamid Han devrinde defâatle tab’ olunmuştur. Muteber tefsir kitaplarından nakillerle zenginleştirilen eser, uzun meâl-kısa tefsir olarak biliniyor.
32 x 24 cm, Sınırlı sayıda-numaralı baskı: 648/1000, Türkiye, Tıpkı Basım, 2015
Osmanlı hat sanatının kurucusu kabul edilen Şeyh Hamdullah’ın, Sultan II. Bayezid’in tilaveti için özel olarak yazdığı Mushaf-ı Şerîf’in tıpkıbasımıdır. Günümüz baskı teknolojilerindeki tüm yöntemler denenerek ulaşılabilen en üst kalitede 1000 adet basılıp Prof. Dr. Muhittin Serin’in kaleme aldığı “Şeyh Hamdullah ve Yazdığı Mushaf-ı Şerîf” adlı Türkçe-İngilizce kitapçıkla birlikte özel kutusunda sertifikalı olarak yayımlanmıştır. Sultan II. Bayezid’in hat hocalığını da yapan Şeyh Hamdullah’ın yaklaşık 500 yıl önce yazdığı Mushaf-ı Şerif, klasik hat sanatımıza getirdiği yeniliklerin yanı sıra harikulade tezyinat ve cildiyle ülkemizdeki en değerli el yazması Kur’an-ı Kerim’lerin arasında yer alıyor. Şeyh Hamdullah hattı Mushaf-ı Şerîf, klasik hat sanatında daha önce örneğine pek rastlanmayan harekeli nesih hatla yazılmış ve böylece okumada kolaylık sağlanmıştır. Şeyh Hamdullah’ın geliştirdiği bu kitabet üslubu zamanla muhakkak, reyhanî veya aklâm-ı sittenin karışık olarak kullanıldığı kitabet türünün yerini almış ve bütün İslâm dünyasında Şeyh Hamdullah’ın geliştirdiği nesih hatla mushaf yazma geleneği hâkim olmuştur. Mushaf-ı Şerîf’in metni altın ve siyah cetvellerle çerçeve içine alınmış, hizb, aşr, cüz, hams, secde güllerindeki hat ile sûrebaşı yazıları zamanla Kur’ân metnine karışmasını önlemek için beyaz mürekkeple ve rika hatla yazılmıştır. Sultan II. Bâyezid’in hizmetkârlarından müzehhip Hasan b. Abdullah tarafından yapılan tezhipte ise, o devrin desen, motif ve renk özellikleri büyük bir ustalıkla uygulanmıştır. Cildinin dış ve iç yüzeyinde sahtiyan deri üzerine şemse, köşebent, salbek ve zencirek formları, hatâyî ve rûmî motifleri kabartma olarak işlenmiştir. Grafik ve renk ayrımı hexachrome-multi color tekniğine uygun biçimde 10 renk olarak yapılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm tıpkıbasım uygulamalarında ülkemizde ilk defa başvurulan bu yöntemle aynı rengin farklı tonları esere yansıtılabilmiş, sayfalardaki çeşitli leke izleri ve renk geçişleri başarıyla aktarılmıştır. Bu noktada pantone renklerden olabildiğince kaçınılarak asıl nüshadaki doğal dokunun elde edilmesi amaçlanmıştır. Eserdeki yaldız efektini alabilmek için ise kimi sûrebaşlarında iki yaldız ve çeşitli boyalar katılmak suretiyle dördüncü bir yaldız efekti elde edilmiştir. Ülkemizde en yaygın kullanıma sahip klasik tram baskı yönteminin yerine tezhipli bölümlerdeki fırça boyasının sahip olduğu doğal dokuyu ve sayfa zeminlerindeki gerçeklik hissini en hassas biçimde yansıtabilecek kum tram yöntemi kullanılarak eser iki geçişte basılmıştır. Tıpkıbasımın kapağında, orijinaline en yakın doku ve renge sahip iki ayrı hakiki deri üzerine sıcak varak ve soğuk gofre olmak üzere toplam yirmi dört baskı uygulanmış, eserin ağız kısımları, doğallık hissi sağlamak amacıyla çeşitli kumaş boyası karışımları kullanılarak tek tek elde boyanıp üzerine ipek baskı (serigrafi) uygulanmıştır. Böylece asıl nüshanın ağız kısmındaki desenlerin tıpkıbasımda aynıyla yer alması da sağlanmıştır.